SAYFALAR ///

internet kitapçınız kitapyurdu.com'dan binlerce kitaba ulaşabilirsiniz.

26 Nisan 2012 Perşembe

BURNUNUZUN AKMASINI NASIL DURDURURSUNUZ?

Mevsimin tam olarak belli olmadığı, havaların ısınmaya yeni başladığı bugünlerde havalara aldanmamalıyız. Grip ya da soğuk algınlığının tam zamanı. Eğer burnunuz akıyorsa, bunu durdurmak mümkün. Ehow isimli internet sitesinde yer alan habere göre, burun akıntısını önlemek için bunları yapmalısınız.
  1. Antihistamin alın: Reçetesiz antihistaminler, özellikle alerji nedeniyle oluşan burun akıntısına iyi gelir. Ancak uyku veren antihistaminler yerine uykunuzu getirmeyenleri tercih edin.
  2. Eğer burnunuz virüs ya da soğuk algınlığı nedeniyle akıyorsa, soğuk algınlığı ilacı kullanın. İlacı reçetesinde belirtilen şekilde kullanın.
  3. Burun spreyi kullanın. Tüm eczanelerde bulabileceğiniz burun spreylerini doğrudan burnunuza püskürtün. Burnunuz aktığında, burnunuzun içindeki doku şişmiştir. Burun spreyleri dokuyu iyileştirerek bu şişliği azaltmaya yardım eder. Ancak bu burun spreylerini sadece birkaç gün için kullanabilirsiniz. Uzun süre kullanırsanız, burun akıntınız daha da kötüleşir.
  4. Uyurken odanızda bir nemlendirici bulundurun. Nemli hava mukusu inceltirken, kuru hava da burun akıntısını kötüleştirir. Nemlendirici kullandığınızda kuru daha fazla nemlenecektir.
  5. Bir çay kaşığı tuzu 1 fincan ılık suyun içine atıp karıştın. Bu karışımın birazını damlalığın içine koyun. Başınızı geriye doğru yatırın ve burnunuza birkaç damla bu karışımdan damlatın. Burnunuzu tam olarak temizlemek için bu süreci birkaç kez tekrar edin. Aynı zamanda eczaneden de tuzlu su spreyi alabilirsiniz.
  6. Küçük bir parça zencefil kökü çiğneyin. Kökten gelen suyu yutun. Evde yapabileceğiniz bu tedavi dolaşımı artırır ve mukusu azaltır. Burnunuzun akması durana kadar bu süreci günde 3-4 kez tekrarlayın.

23 Nisan 2012 Pazartesi

YEMEK YEDİKTEN SONRA YAPILMAMASI GEREKENLER ///

Sevdiğimiz şeyler o kadar zararlı ki... Sağlığımızı korumak, sağlıklı bir hayat yaşamak bizim elimizde.

İşte yemek yedikten sonra yapmamamız gerekenler :

Sigara içmeyin

Uzmanlar tarafından yapılan araştırmalara göre, yemeğin hemen ardından yakılan tek bir sigara, 10 sigara içmeye eşdeğer sayılıyor. Ve bu durum kansere yakalanma riski artıyor.

Meyve yemeyin

Yemeğin hemen üstüne yenilen meyve, midenizin hava ile dolmasına sebep oluyor.

Çay içmeyin

Türk kültürünün en önemli alışkanlıklarından biri olan yemek üstüne çay içmek de sağlık açısından faydalı görülmüyor.
Yemekten hemen sonra içilen çay, demir içeren besin tüketildiyse, yemekle birlikte alınan Demir mineralinin vücut tarafından kullanımını sınırlar.

Kemerinizi gevşetmeyin

Yemekten sonra kemer gevşetmek, bağırsak düğümlenmesine sebep olabiliyor.

Yürüyüş yapmayın

Yemeğin hemen ardından yapılan yürüyüş, tükettiğimiz gıdalardaki besin öğelerinin sindirilememesine, yani yediğimiz yemeğin fayda bakımından hiçbir anlamı kalmamasına sebep oluyor.
Yürüyüşü 1 saat sonra ertelemeniz her yönden daha faydalı olacaktır.

Banyo yapmayın / Duş almayın

Yemekten hemen sonra alınan duş, kan akışını el ve ayaklara doğru çoğaltıyor. Sindirim sistemi için de zararlıdır.

Hemen uyumayın

Yemeğin hemen ardından uyumak da sindirim sisteminin yeterince çalışamamasına ve bağırsak iltihaplanmalarına ve mide rahatsızlıklarına sebep olur.
Ayrıca yemeğin ardından hemen uyumak kilo almanıza sebep olur.

18 Nisan 2012 Çarşamba

ÇÖREK OTUNUN FAYDALARI ///

Vücudumuz doğası gereği, doymamış yağ asitlerini üretemediğinden bu yağ asitlerini dışarıdan karşılamak zorundadır. Bir gram çörekotu yağı da bu açıdan bir günlük ihtiyacımızı karşılamak için yeterlidir.


Çörek otunun diğer etkileri

  • Çörek otunda bulunan nigellon ve alfa-pinen gibi eterli yağlar, solunum borusunun genişleyip krampların giderilmesini sağlar. 
  • Ayrıca öksürüğü hafifletir. İltihap giderici, ağrı dindirici ve idrar söktürücü etkileri de mevcuttur. Düzenli kullanımda kan şekerini düşürücü etkisi vardır.
  • İçeriğinde bulunan B1, B2 ve B6 vitaminleri, pek çok enzimin üretiminde önemli rol oynar. Çünkü bunlar, savunma ablukalarını yok edip boyun altı bezini ve dolayısıyla da savunma sistemini güçlendirir. Folasidi vitamini ise, kalp ve tansiyon problemlerinin oluşma riskini en aza indirger. Bununla birlikte hücre yenilenmesinde de gereklidir.
  • Beta karotin, A, E ve C vitamini, selen gibi antioksitler vücudun savunma sistemini destekler. ayrıca içeriğinde bulunan selen, zehirli maddelerin vücuttan atmasında destek olur.

Çörek otunun faydaları

Bu kadar mükemmel olarak yaratılan çörek otu, bütün bu özellikleri ile;
  • Mikrop, virüs ve mantarlara karşı etkili bir savunma aracıdır.
  • İfraz boşaltıcı ve solunum borusunu genişleticidir.
  • Kan şekerini düşürür.
  • Damar hastalıklarını engeller.
  • İdrar söktürücü özelliği ile safrayı rahatlatır.
  • Vücuttaki zehirlerin atılmasını sağlar.
  • Hazmı kolaylaştırır.
  • Yaraların daha hızlı iyileşmesini ve hücrelerin yenilenmelerini hızlandırır.
  • Alerjiyi engeller.
  • Savunma sistemini dengeler.
  • Hormon sistemini ve ruh hâlini güçlendirir.

Özel hallerde faydaları

  • Çörek otu, müzmin hastalıklarda şaşırtıcı derecede iyileşmeler sağlar. Çocuklarda özellikle sinir ve deri sorunlarına, astım ve alerji sorunlarına da çok iyi gelir.
  • Çörek otu ürünleri (yağ ve ezilmiş bal karışımlı) hamilelik döneminde oluşan şikayetleri en aza indirir. Yan etkisi olmayıp, hamilelik dönemindeki bayanlar ve bebeklerini ana sütüyle beslemeyi tercih edenler için sütün kalitesini arttırarak bebek için daha faydalı olmasını sağlar.
  •  Egzamalı cilde sık sık çörek otu yağı tatbik edildiğinde deri hızlı iyileşir. Yine deri hastalıklarında mikrop öldürücü etkisi nedeniyle çok yararlıdır.

Bazı Hastalıklarda Çörek Otu

  • Hazımsızlık ve mide şişkinlikleri gibi sorunlarda çörek otunun etkisi eski zamanlardan beri bilinmektedir.
  • Hemoroite problemine iyi gelir, çünkü damarları güçlendirerek kan dolaşımını arttırır.
  • Romatizma, şeker hastalığı ve yüksek kolesterol gibi metabolik hastalıklar için çok etkilidir.
  • İktidarsızlık ve kısırlık sorunlarında da yine etkili bir destekleyicidir. Çünkü çörek otu, cinsî hormonları düzenlemekte, bedenî ve ruhî olarak zindelik ve dinçlik vermektedir.
  • Çörek otu yağı kadınlardaki regl dönemi sancılarına ve diş ağrılarına karşı yine başarılı sonuçlar elde edilmektedir.

Sağlıklı olmak için çörek otu kürü

İçeriğinde bulunanlarla savunma sistemine, metabolizmaya ve hormonlara iyi gelen çörek otu, vücudu toksinlerden arındırır, kan dolaşımını güçlendirir ve bağırsakların düzenli çalışmasını destekler.
Cildi berraklaştırır. Düzgün bir cilde, parlak saç ve gözlere sebep olur. Sağlıklı ve hayat dolu bir görünüm oluşturur.
Çörek otu savunma (immün) sistemini güçlendirdiğinden, kanser, AIDS gibi çağın hastalıklarına karşı tavsiye edilmektedir. Yine tansiyon ve ateş düşürücü ve doğal antibiyotik tesirleriyle yaygın hastalıklara da çare olmaktadır.
Başta astım ve polen alerjisi olmak üzere alerjik hastalıklara, saç dökülmesi ve kepek gibi problemlere karşı da etkilidir.

Çörek Otu Nasıl Kullanılır?

Kurutulan tohumlar baharat şeklinde, suda kaynatılarak ya da yağı çıkarılarak tüketilir. Güzel kokulu bir baharat olarak kullanımı çok yaygındır.
Çörek otunun tohumlarından elde edilen çörek otu yağı saç dökülmesinde ve saçlı deride oluşan kepeğe karşı oldukça etkilidir. Sirke ile kaynatılıp gargara yapıldığında diş ağrılarına iyi gelir. Suyu ile sivilcelere pansuman yapıldığında sivilceler üzerinde etkili olduğu görülmüştür.

17 Nisan 2012 Salı

MAHALLE MAÇLARI ///



ATAN ALIR SPOR
Mahalle maçları genellikle caddelerde yahut bahçelerde yapıldığı için topun kaçma olasılığı olan çok yer vardır. Top bir yere kaçtığında topu kaçıran takımın karşısındaki takım hemen, "Atan alır sipor" der. Top onların sahasında auta çıkmış olduğu halde karşı takım topu almak zorunda kalır.

ELİN AVANTAJI OLMAZ
Takımlardan biri ataktadır. Defans oyuncusu topu elle keser fakat pozisyon devam eder ve gol olur. Golü yiyen takım el var diye mızırdar. Karşı takım,
"Avantaj olm." der.
Hemen akabinde kaleci
"Ulan elin avantajı olmaz." diye haykırır.
Bir yere varılamaz. Kısır döngüdür.

ADAMIN GOL DİYO
Gol atılır fakat yiyen takım saymaz. Hep bir ağızdan "Direk ulan." diye anırmaktadırlar. Fakat içlerinden biri, "Gol abi." der. Karşı takımdan bunu duyan biri direk atlar ve,
"Ulan adamın gol diyo." diye serzenişte bulunur.
Gol sayılır, adam dövülür.

ABANMA YOK
Genelde küçük çocuklar arasında yaygındır. Kaleciler abanma yok derler. Aralarından yaşça büyük olanı "Lan karı mısınız." dese de abanma olmaz.

GÖNÜL ALMA
Büyüklerle küçüklerin ortak oynadığı maçta büyüklerden biri gaza gelip küçük bir çocuğa sert girince direk penaltı olur. Nerede olursa olsun. Küçük çocuk sevilen bi simadır ve faulu yapan abidir. Penaltı kullanılır, genelde gol olmaz çünkü kalede bir ayı vardır ve penaltıyı atan küçük çocuktur.

KALECİ DEĞİŞTİN 2 PENALTI
Herhangi bir penaltı pozisyonunda kaleye hemen forvetin etkili silahlarından biri geçmek ister çünkü o her mevkide iyidir. Buna karşılık karşı takıma teselli olarak ekstra bir penaltı verilir. 1+1=2.

3 KERE SEKTIRME
Kaleci degaj kullanırken eğer yanında bir rakip forvet varsa topu 3 kere sektirir ve,
"Açılsana ulan üç kere sektirdim iste." der, rakip açılır. Ne keyiflerdi bunlar bea. Bak gözlerim dolu dolu oldu.

1'E 1 ATIŞ
Çift penaltı sisteminde eğer birinci penaltı kaçarsa ikinci şans vardır ama gol olursa ikinci şans kullanılamaz. Bunun mantığını hala çözebilmiş değilim.

SAĞLIK ÖNLEMLERİ
Bazen top insanin pek münasip olmayan bi tarafına gelir, herkesin reaksiyonu aynidir:
"işe işe!."



Mahalle maçlarında her zaman saci ince telli ve uzun olan kişiler vardır. Bunlar geriden topu alıp bütün güçleriyle ileri koşarken kafalarını ileri doğru atarlar. Amaç gol atmak ya da rakibi çalımlamak değil, saçların rüzgarda ahenkle dans etmesini sağlamaktır. Bu kişiler büyüyünce Ümit Davala gibi olurlar.

TOP KURTARMA OPERASYONU
Top zırt pırt araba altına kaçar. Böyle durumlarda, sahadaki en çelimsiz ve en hop-zıp kişi, en iri kişi tarafından topu almaya gönderilir. Arabanın altına kaçan toplar tam ortasında durur bazen, kimse yetişemez oraya. Bu sefer tas atma ve sopayla itekleme faslı baslar. Arabanın egzozuna vurulan birkaç darbeden sonra top yuvarlana yuvarlana çıkar bir taraftan; artık koşarak maça geri dönme zamanıdır.

AT BAKIIM AABININ KILLI GOĞSÜNE...
Ya ne igrenc bisiiydi bu. Sen takımını kurmuşsun, paşa paşa maçını yapıyorsun. Muhtemelen yasça ve boyutça senden büyük olan eleman damlar, bu gereksiz cümleyi sarf ederek maça dahil olur, tadımızı tuzumuzu kaçırır.

GOL DİİL OLM BEL ÜSTÜ
Minyatür kale maçlarda elle tutulmasına engel olunmak için getirilmiş bir çözümdür ancak bel ustu gibi kişiden kişiye değişen ve ispati zor bir kriter getirdiği için nice kavgaların çıkmasına, nice başların yarılmasına sebep olmuştur.

Oynayacak kişi sayısının tek olması ve kimsenin oyundan çıkarılarak kalbinin kırılmak istenmemesi durumu söz konusu olur sıkça. Bu durumda futbol kariyeri en berbat durumda olan fasulyeden tabiri ile adlandırılarak birinci devre bi takımdan ikinci devre bi takımdan oynatılarak ufacık yüreklere ve beyinlere adaleti yerine getirmiş olma duygusu zerk edilir. Aksam herkes eve gidip yattığında da hep o günkü maçı, varsa attığı golleri, kaçırdıklarını, bir sonraki maçlarda yapmayı planladığı hareketleri hayal kurarak uykuya dalar.



Bazen küçükler kendi aralarında oynarken eli torbalı bi is donuşu adamı maça dalıp topu küçüklerin ayağından alır ve aptal aptal şeyler yapmaya başlar. Eğer adam yetenekliyse bi iki numara yapıp çocukların aklini alır. En sonunda topa hızlıca vurur. Çocuklar topu yakalayamaz ve top uzağa gider. Eli torbalı is donuşu adamı yaptığı ufak hareketten mutlu bir halde evinin yolunu tutarken çocukların "hay ........., top ta .............. gitti, kim alacak lan topu?" dedikleri duyulur.

ELDEN GOL OLMAZ
Paşa paşa oynuyoruzdur, adamın tekinin eline çarpar top, biz dikeriz topu, hemen bi mahalle maçı oyun kuralları uzmanı pörtler oradan bi yerden ve der ki, "Elden gol olmaz"! Ulan niye olmasın hasta misin sen? El kararı verilmişse, bunun sonucu frikiktir. Herkes de kabullenmiştir elden gol olmayacağını, hatta baraj bile kurulmazdı bazen. Ben de büyüyünce öğrendim elden direk kaleye çekilip gol atılabileceğini. Öğrendim de ne oldu, o canim frikikler geri mi geldi?

ÜÇ ADIM AÇILMAK
"üç adim açılmak" denen olayı atlamak senelerini betonda top oynayarak, dizinde o cok derin olmayan ama sürekli yanan yaralarla dekore eden bicok mahalle topçusunu üzecektir. Top frikik noktasına dikilir ve rakip barajın üstüne doğru adeta 'onnar orda diilmiscesine yürünür'. Kocaman üç adim atılır ve baraj göğüsle itmek suretiyle uzaklaştırılır. Adımların büyüklüğünden şikayet edenler iki kere "o-ha" der.

TEKNİK VURMAK
Penaltı vuruşlarında en biçkin forvet oyuncusu sahne alacağından kalecinin gözü korkar. Hemen içi rahatlatılır: "korkma olm, teknik vur cam".

KALECİ DÜZENİ
Mahalle maçlarında rastlanan pekcok tatsız durumdan sadece biridir kalecisizlik. Herkes kendisini ispatlamak ve golleri yağmur edip yağdırmak İstediğinden kimse kaleye geçmeyecektir. Adil düzen ilk "kalede son" diye bağıranı kayırmaktadır. Hemen arkasından gelen "son bir", "son iki".. gibi çığlıkların sonunda artık son kaç olduğunun bir önemi kalmayan ağır kanlı arkadaş kaleye geçer. Kaleci gerek iki golde bir, gerekse dakka arayla eldivenleri bir sonraki arkadaşına teslim edebilir. Nizam böyle emreder.

Arkadasın biri iyi orta gol getirir diye bağırır o da iyi bi orta yapmaya çalışır ve ortasını yaptıktan sonra düşer. Arkadasın dizi kaniyodur ama farkında değildir birisi oradan "olm dizin kaniyo" der ve olan olmuştur dizi kanayan çocuk ağlamaya baslar.

Birde her zaman bağırılarak söylenen sözler vardır;
- Avut be oğlum avut
- Kasti faul yapma lann
- direk abi direk
- valla gol diil
- Abi siz çok güçlü oldunuz ya
- Mithat'i bize verin, Mete'yi siz alın
- Ahh bacağım
- annem anneeem
- Top benim oolum istediğimi oynatırım
- Beşte devre onda biter
- Santra yapın lan santraaa
- Şahsi oynama oğlum pas ver
- Abanma beee
- Yuhhh o da kaçar mi
- Hakeme gözlüüük
- Ortanı göriyim

13 Nisan 2012 Cuma

KUVVETLİ HAFIZA İÇİN 10 ÖNERİ ///


Kim güçlü bir hafıza istemez ki! Aslında hafızamızı güçlendirme biraz da bizim elimizde. Uzmanlar bunun için uygulaması basit önerileri sıralıyor İngiltere'de Guy's Hastanesi ve Kings College Üniversitesi doktorları, beynin egzersiz, vitamin ve mineral içeren besin maddelerin ihtiyacı olduğuna dikkat çekerek, hafızayı kuvvetlendirmenin 10 yolunu şöyle sıraladı:

  1. Soya : Soyadaki doğal östrojen hafızayı hem kuvvetlendiriyor hem kıvraklaştırıyor.
  2. Hafıza mineralleri : Vücutta demir ve çinko azlığı, belleği zayıflatıyor, çünkü azalan hemoglobin nedeniyle beyne yeterince oksijen taşınmıyor.
  3. Kahve : Kafein zihin performansını, hafıza ve konsantrasyonu artırıyor.
  4. Zihin egzersizi : Zihnini aktif tutanlarda bellek daha kuvvetli.
  5. Vücut egzersizi : Haftada üç kez yarım saatlik egzersiz, hafızayı zayıflatan stresi azaltıyor.
  6. Sakız çiğnemek : Sakız çiğnerken beynin 'hippocampus' bölümü daha iyi çalışıyor.
  7. Biloba : Aynı adlı ağaçtan elde edilen madde, damarları açıp beyne daha fazla oksijen taşıyor.
  8. Yağlı balık eti : Haftada üç kez yağlı balık veya üç gün 330 mg. Balık yağı hapı, hafızayı güçlendirecek 'Omega 3' yağ asitlerini almanız için yeterli.
  9. Adaçayı : Zihin yorgunluğu için en iyi çare. Adaçayı familyasından limonun yağından elde edilen esansın da konsantrasyonu arttırdığı keşfedilmiş.
  10. B vitamini : Beyni serbest radikallerden koruyup beyne daha fazla oksijen gelmesini sağladığı için Niacin, B3, B13 vitaminleri bellek için çok önemli.



10 Nisan 2012 Salı

ELMANIN FAYDALARI ///

  • Bedeni ve zihni yorgunluklara,
  • Büyüme çağındaki çocuklara,
  • Çocukların boylarının uzamasına,
  • Sindirim sisteminin iyi çalışmasına,
  • Cildin güzelliğine ve kansızlığa,
  • Kan şekerinin düşürülmesine,
  • Kemik ve dişlerin gelişmesine,
  • İshale karşı ve grip tedavisinde,
  • Hafızanın güçlenmesine,
  • Hasta ve zayıf olanlara,
  • Öksürüğe,
  • Kabızlığa,
  • Diş çürümelerine,
  • Kanın temizlenmesine,
  • Solunum rahatsızlıklarına,
  • Mide ve bağırsak nezlesine,
  • Kan dolaşımının düzelmesine,
  • Kolesterol seviyesinin düşürülmesine,
  • Püresi de basur, dizanteri, ishal, tifüs ve diğer bağırsak hastalıklarına iyi gelirmiş.
Elmadaki flavonoid adli kimyasal madde kansere sebep olan serbest radikallerin meydana gelmesini önlüyor. Olgun bir elma, sağlıklı bir insanın en ideal kan serumu değerlerine sahip mineral ve elektrolitlere sahip. Açıkçası elma suyu kan suyu (serum) gibi değerlidir. Günde 6 elma yiyerek yapılacak 8 haftalık bir kürle kan değerlerin olması gereken ideal değerlere getirerek, fazla kan yağı ve kolesterolden kurtulmak mümkün olabilmektedir.
Sarı veya yeşil elma daha faydalıdır ve bunların biri iki kırmızı elma değerindedir. Elma okula giden çocukların beyin yapısına çok olumlu tesir eder.
Menopoza giren veya girmek üzere olan kadınlar, ruhsal gerginliklerini günde sadece 4 elma yiyerek % 40 oranında azaltabilirler.





ANNELERİMİZDEN NE ÖĞRENDİK?



İYİ YAPILMIŞ BİR İŞİ TAKDİR ETMEYİ; 
"Bana bakın, gidin birbirinizi dışarıda gebertin, evi daha yeni temizledim...!!!"

DUALARIN GÜCÜNÜ;
"Yat kalk dua et ki baban müzik setinin bozulduğunu fark etmedi..."

ZAMANA KARŞI YARIŞMAYI;
"O oyuncaklarını topla yoksa bir tekme attığım gibi hepsini karşı sahilden toplarsın..."

MANTIKLI DÜŞÜNMEYİ;
"Ben öyle diyorsam öyledir...!!!"

İLERİ GÖRÜŞLÜ OLMAYI;
"Çıkmadan önce temiz bir çamaşır giy, yolda Allah korusun başına bir şey gelir kirli çamaşırla etrafa rezil olursun."

HAYATIN TRAJIKOMIK YANLARINI;
"Sen daha orada gülmeye devam et, birazdan ben seni tam güldürücem..."

HAYATIN ÇELİŞKİLERLE DOLU OLDUĞUNU;
"Kapa çeneni ve çorbanı iç...!!"

DAYANIKLI OLMAYI;
"O ıspanak bitene kadar sofradan kalkmak YOK...!!!"

HAVA RAPORU TAHMİNİ YAPMAYI;
"Şu dağınıklığa bak, yabancı biri görse odanın ortasından kasırga geçmiş sanır..."

ABARTMAYI;
"Sana 500 bin defa söyledim kirli ayakkabılarınla içeri girme diye...!!"

DAVRANIŞ PSİKOLOJİSİNİ;
"Babana çekeceğine biraz bana çekseydin noolurdu..."

OLAĞANÜSTÜ DURUMLARA HAZIRLIKLI OLMAYI;
"Dinleme bakalım anne sözü dinlemee...!!! 'Kafana meteor düşecek kenara çekil" diye bağırsam onu bile dinlemezsin di mi...???

KISKANMAYI;
"Dünyada senin annen baban gibi mükemmel bir aileye sahip olmayan, kaç milyon çocuk var biliyor musun...???"

SABIRLI OLMAYI;
"Baban eve gelsin, sen görürsün''

HAKKIMIZI ALACAĞIMIZI;
"Eve vardığımızda ben bilirim sana yapacağımı..."

DİYALOG KURMAYI;
"Sana bir şey sorduğumda cevap ver...!!!"
"Ne söyleyeyim anne?"
"Sus!! Bana cevap verme!!!"

TIP BİLGİLERİNİ;
"Gözlerini şasi yaparken bir gün öyle kalıvereceksin"

OLGUN OLMAYI;
"Bu tabağın hepsini bitirmezsen asla büyüyemezsin."

BİLGELİĞİ;
"Benim yaşıma gel de anlarsın o zaman."

VE... ADALETİ;
"Bir gün senin de çocukların olacak... İnşallah onlar da sana senin şimdi bana yaptıklarını yaparlar..."

ÇOK İLGİNÇ ///


Bir dişi hayvanın yavrularını yuttuğunu duysanız, herhalde onun ne kadar vahşi olduğunu düşünürsünüz. Halbuki Avustralya'da yaşayan bir tür kurbağa, yavrularını vahşiliğinden değil, merhametinden yutmaktadır. "Rheobatrachus silus" adı verilen kurbağanın yumurtadan çıkmak üzere olan yavrularını yutma sebebi, onların emniyetli bir şekilde gelişmesini sağlamaktadır.

Acaba anne kurbağanın midesine inen yavrular, mide tarafından hazmedilmeyecek mi? Elbette hayır. Yeni doğan aciz yavrulara anında süt yetiştirerek merhametini gösteren Zat, mideye inen yavruların hazmedilmemesi için de, kurbağanın midesindeki sindirim faaliyetini durdurur. Dişi kurbağanın daha önce midesine doldurduğu gıda maddeleri bağırsağa iletilir ve midenin şekli ile yapısı tamamen değişerek, yavrular için sıcak ve emniyetli bir beşik suretine girer. Oburluğu ile tanınan bu kurbağanın iştahı, tamamen kesilecek ve kuluçka devresi tamamlanıncaya kadar hayvan tam 2 ay aç kalacaktır.
Kuluçkanın ileri safhasında mide büyüyerek akciğere dayanır. Ve onun faaliyetinin durmasına sebep olur. Ancak akciğerleri devreden çıkan kurbağa, derisi vasıtasıyla nefes almaya başlar. Yumurtadan çıkan kurbağalar daha sonra yemek borusundan tırmanır ve anne kurbağanın ağzından aşağı atlayarak, gün ışığına çıkarlar. Mide yavruların tamamen çıkmasından 8 gün sonra normal haline gelir ve vazifesini yerine getiren kurbağa, yiyip içmeye başlar.
Avustralya’nın Adelade Üniversitesi’nden Zoolog Michael J. Tyler ile yardımcısı David Carter tarafından ortaya çıkarılan bu esrarengiz hadise, fizyoloji olarak bilinen ilim dalını alt-üst etmiştir. İlim adamları ülserin tedavisinde yeni bir ümit olarak gördükleri bu olağanüstü olayın nasıl gerçekleştiğini ve midedeki faaliyetin nasıl durdurulduğunu aramakla meşguller.

9 Nisan 2012 Pazartesi

TAT ALMA SİSTEMİ ///

Tatları, dilimizin yüzeyinde bulunan ve tat tomurcukları adı verilen yapılarla alırız. Damağımızın ve boğazımızın yüzeyinde de tat tomurcukları vardır. Tat tomurcukları, demet olarak bir arada duran alıcı hücrelerden oluşur. Bu alıcı hücrelerin herbiri, tat tomurcuğunun tepesindeki tat gözeneğine kadar ulaşır; tomurcuğun dibinde, beyne giden sinir yollarına bağlanır. Ağzımıza yiyecek aldığımızda, yiyecekteki moleküller, dilimizin üzerindeki gözeneklerden tat alıcı hücrelere ulaşır. Moleküllerin her biri, bu hücrelerde bulunan belli özelleşmiş alıcılara bağlanır. Tat alıcı hücrelerdeki uyarım sonucu, sinirler aracılığıyla beyne elektrik atımları gönderir. Bu iletilerin beyinde algılanması sonucu tatları duyumsarız. Tat iletileri, beyinde, beyin kabuğunda işlenir.

Dilin Yapısı

Papilla adı verilen mukoza çıkıntıları dilin üzerinde damağımızın ve boğazımızın yüzeyinde bulunur.
Tat tomurcukları, papillanın içindedir. Burada, tükürük salgısına katkıda bulunan salgıbezleri de bulunur.

Tat Alıcıları

Ağzımızda yaklaşık olarak 10.000 tat tomurcuğu bulunur. Bunların çoğu, dilimizdeki minik çıkıntıların üzerinde ve çevresinde yer alır. Tat tomurcuklarının herbirinde, 50 - 150 kadar özelleşmiş alıcı hücre vardır. Alıcı hücreler uyarıldığında bir sinir atımı oluşur ve sinir yollarıyla beyne iletilir. Dilin belli bölgelerinin yalnızca belli tatları duyumsamaya yaradığı bilgisi doğru değildir. Dilimizin tüm bölgeleri tüm tatları alır. Tat alıcı hücrelerin her biri birden fazla tat uyaranına tepki verir. Alıcı hücrelerin herbirinin üzerinde çok sayıda almaç bulunur. Bu almaçlar değişik tiplerdedir. Kimi tatlı, kimi tuzlu, kimi acı, kimi ekşi, kimi de umami tatlarına ait moleküllere bağlanır. Ancak, her hücre belli bir tat uyaranına daha çok tepki verir. Kimi insanların ağzında başkalarına göre çok daha fazla sayıda tat tomurcuğu bulunur. "Süper tat alıcılar" olarak adlandırılan bu kişiler, tatları daha yoğun duyumsar ve besinlerin içindeki farklı tatları birbirinden daha kolay ayırt ederler. Süper tat alıcılar, insan topluluğunun % 25'ini oluştururlar.

Beşinci Tat : Umami

Dilimiz, beş farklı tadı birbirinden ayırt edebilir. Bunlar, tatlı, tuzlu, acı, ekşi ve “umami”dir. Umami Japonya’da yüzyıllardır bilinen bir tat; ancak araştırmacılar, dildeki umami tat alıcılarını yeni keşfettiler. Özellikle, (bir aminoasit türü olan) glutamat içeren besinlerden umami duyumu alıyoruz. Glutomat, balık, et ürünleri, peynir, domates, bezelye, mısır gibi kimi besinlerde bulunuyor. Monosodyum glutamat da sıklıkla hazır yiyeceklerin lezzetini artırmada kullanılıyor.

Tat ve Lezzet


Günlük yaşamda “tat” sözünü genellikle lezzet anlamında kullanırız. Yiyecek ve içeceklerin lezzetini algılamak için yalnızca ağzımızdan gelen tat duyumları yetmez. Hatta, besinlerin kokusu, lezzetini oluşturmada tattan daha önemlidir. Burnumuzdan gelen koku sinyalleri ve ağzımızdan gelen tat sinyalleri burada birleştirir; yiyeceklerin lezzetini böyle algılarız. Yiyeceklerin lezzetini belirlemede, kokuların yanı sıra, ağzımızdaki dokunma alıcılarında alınan, kıvam, doku ve sıcaklık gibi özellikler de rol oynar.

7 Nisan 2012 Cumartesi

BOLCA KURUYEMİŞ VE BAKLAGİL YİYİN ///


Sağlıklı iskelet sistemi için kalsiyum ve protein tüketimi çok önemli. Bu nedenle süt, kuruyemiş, sebzeler ve baklagiller beslenme listelerinden eksik edilmemeli


Hareket kabiliyetimizi koruyabilmemiz için; kemik, kas, kıkırdak ve bağ dokularından oluşan iskelet sistemimize iyi bakmamız gerekiyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi'nden Ortopedi- Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin Türkmen, bu konuda yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor:


  • Kemik kitlesi 35 yaşından sonra kayıplara uğruyor. Bu nedenle genç erişkinlik döneminde kazanılan beslenme alışkanlıkları, insanın tüm hayatını etkiliyor.
Güneş ışığı ve balık yağı
  • Kemiklerin yapıtaşını kalsiyum ve proteinler oluşturuyor. Proteinler kemiğin esnekliğini ve kalsiyum kristallerinin bir arada durmasını sağlıyorlar. Kalsiyum; süt ve süt ürünlerinden, koyu yeşil yapraklı sebzelerden, kuruyemişlerden ve baklagillerden alınabiliyor.
  • Kemiklere kalsiyumun yerleşmesinde, D vitamininin ve sportif aktivitenin çok önemli yeri var. D vitamini kaynakları; güneş ışığı, balık, balık yağı ve yumurta...
  • Kıkırdağın doğal yapısı romatizmal hastalıklar, eklem iltihabı, kırık, yaşlanmaya bağlı aşınma gibi nedenlerle bozulabiliyor. Buna eklem kireçlenmesi deniyor. Hastalığın tedavisine; kas güçlendirici egzersizler, kıkırdak geliştirici ilaçlar ve fizik tedavi yöntemleri ile başlanıyor. En son noktada ise cerrahi müdahale yapılıyor. 
Kaslar spor yaptıkça güçleniyor
  • Güçlü kaslar için spor yapmak çok önemli! En azından her yaş grubunun düzenli olarak yürüyüş yapması gerekiyor. Yürüyüş; hem kasları zinde tutuyor, hem de kemiklerin mineral içeriğini güçlendiriyor. Eklemlerin dengeli hareketi ise bağlarla gerçekleşiyor. Bu nedenle bağ yaralanmalarının önemsenmesi gerekiyor. Bağları korumak için zorlamalardan kaçınmak ve spor öncesinde eklemleri ısıtmak şart!



6 Nisan 2012 Cuma

DAHA VERİMLİ MEKANLARDA YAŞAMAK ///


Prof. Dr. Nevzat Tarhan bulunduğumuz ortamın havasının, aydınlatılmasının, ısısının ve bunlar gibi daha birçok göz ardı ettiğimiz özelliğinin fikir üretimimizi ve verimliliğimizi etkilediğini belirtiyor.

BARINMA HİJYENİ
İnsanın çalıştığı yaşam odalarını havalandırması, aydınlatması, ısıtması, ses kirliliği, elektromanyetik kirlilik, genel temizliği gibi alt başlıklarda düşünülecek çevre bilincine barınma hijyeni diyebiliriz.

İDEAL BARINMA ALANI
Duvar yüksekliği evlerde 2,25 m olmalı, insan sayısına göre hesaplanmalıdır. Isı dağılışının en iyi olduğu doğal malzemeler en idealidir. Kişi başına oda hacmi 15 m olmalıdır (saatte iki defa tazelendiğinde).

OKSİJEN
İnsan beyni ağırlık olarak vücudun % 2’sidir. Fakat solunan havadaki oksijenin % 25’ini kullanır. Atmosferdeki oksijende % 1 azalma, beyne giden oksijenin % 12,5 azalması demektir. Doğaya yakın ortamda % 20-21 olan oksijen, şehirlerde % 19’a düşer. Her yüzde bir düşüş beynimizin veriminin % 12,5 düşüşü demektir.

Beynimiz anlama, kavrama, algılama, karar verme, plan yapma, strateji üretme, farklı düşünme, sosyal sınırları belirleme gibi zihinsel işlevleri alın lobları aracılığı ile yapar. Havadaki oksijenin % 2 azalmasının, beynin bu işlevlerinin % 25 azalmasını netice vereceği düşünülürse, barınma hijyeninde en önemli unsurun havalandırmanın olduğu ortaya çıkar.

KARBONDİOKSİT
Bir erişkin solunumla saatte 22,6 litre karbon dioksit çıkartır. Taze havada on binde 3 olan karbon dioksit on binde 7’ye çıktığı zaman kokusu değişir. Bir kişinin bir saatte taze hava ihtiyacı 33 metreküptür. Kanda karbon dioksit gazının yükselmesi fiziksel ve zihinsel yorgunluğu hızlandırır.

ISITMA
Oda sıcaklığı 18 derecenin altına düştüğünde çevre damarları büzülür, vücut enerjisini savunma amacıyla kısar, zihinsel verim düşer. 25 derecenin üzerinde veya terleme yapan bir ortamda damarlar genişler, beyne giden kan azalır, uykuya eğilim artar.
Isıtıcı araçlarının çevreye verecekleri ısı radyasyonu doğrudan organizmaya ulaştığında hoş bir duygu verse de güneş çarpması etkisine benzer etki oluşturur. Tansiyon düşer, beyne giden kan azalır, zihinsel verim azalır.
Verimli bir çalışma ortamının meydana getirilmesi için, odanın termal konforunun sağlanmasına, yani ısının homojen yayılmasına ve devamlılığına dikkat etmek gerekir.

AYDINLATMA
Işık duyusu, elektromanyetik spektrumu 0,4-0,8 mikron dalga boyundaki ışınların görme sinirlerini uyarması ile meydana gelir. Doğal ışın günün her saatinde değiştiği için yapay ışıkla aydınlanma zorunlu olmaktadır.
Doğal ışığa yakın spektrum ve yumuşaklıktaki ışık kaynağını gün ışığı rengindeki floresan lambalar verir. Göz fizyolojisi açısından en çok önerilen aydınlatma bu olmaktadır.
Lambalar 80 cm çevreye morötesi ışın yaydıkları için, bu yakınlık içerisinde uzun süre kalmamak gerekir.
Yetersiz aydınlatma, incelenen maddeye 25-35 cm’den daha kısa mesafeden bakılması sonucunu doğurur. Bir süre sonra uyum güçlükleri başlar. Göz konverjans kasları fazla kasılır ve yorulur, ağrılar başlar. Baş ağrısı, göz kızarması, zihinsel yorgunluk başlar. Çalışma verimi düşer. İş kazaları artar, ruhsal depresyon tetiklenir.
Yeterli bir aydınlanma, yaşlılar için daha önemlidir. 20 yaşındaki bir çalışana göre 60 yaşındaki bir çalışan 2-5 misli daha fazla aydınlığa ihtiyaç duyar.




5 Nisan 2012 Perşembe

KAYISININ FAYDALARI ///

A, B, C ve P vitamini açısından zengin bir meyve olan kayısı aynı zamanda bol miktarda demir içerir. Ayrıca magnezyum, kalsiyum, fosfor, kükürt, bakır, krom ve manganez mineralleri açısından da zengindir.


Kayısının Faydaları : Kayısı besleyici ve iştah açıcıdır. Bol miktarda demir içerdiğinden kansızlığa iyi gelir. Vücuttaki zararlı maddelerin uzaklaştırılmasına yardımcı olur. Başta akciğer ve cilt kanseri olmak üzere kansere karşı koruyucudur. Vücuda kuvvet verir. Bedensel ve zihinsel yorgunluğu giderir. Özellikle gelişme çağındaki çocuklara faydalıdır. Raşitizm gibi gelişme bozukluklarını önler. Hastaların iyileşmesini hızlandırır. Sinirleri sakinleştirir ve uyku verir. Migrene karşı da iyi gelir. Ayrıca cildi besler, nemlendirir ve yumuşatır.


Kayısı Nasıl Kullanılır? Kayısı kuru ya da taze olarak yenebileceği gibi reçeli ve kompostosu da yapılabilir. Ayrıca, Kayısı çekirdeği yağ elde etmek için kullanılır. Kayısının yaprakları da kullanılır. Kayısı kompostosu idrar söktürür ve kabızlığı giderir. Kuru kayısı A, B ve C vitaminleri ve potasyum minerali açısında oldukça zengindir. Kayısının yemeklerden sonra yenmesi hazmı kolaylaştırmasını sağlar. Bunların dışında, kayısı cilt bakımı için maske yapılarak yüze sürülebilir.





RENKLER BİZİ NASIL ETKİLİYOR?


Dünyadaki fast food restaurantlarının hepsinin sandalyeleri ve masaları kahverengi, duvar boyaları ise kahverengi-şampanya-pembe karışımı. Hiç bir fast food restaurantın duvarını beyaz göremezsiniz.

Kansas Üniversitesi sanat müzesinde bir araştırma için halının altını elektronik bir sistemle donatmışlar, duvar rengini beyaz ve kahverengi olarak değişebilir yapmışlar. Arka fon beyaz kullanıldığında, insanlar müzede yavaş hareket etmiş, daha uzun süre kalıp, daha fazla alanda dolaşmışlar. Arka fon kahverengiye döndüğünde ise, insanlar müzede çok daha hızlı hareket edip, daha az alan dolaşmış ve müzeyi çok daha kısa sürede terk etmişler.

Renklerin insanlar üzerindeki yadsınamaz etkisini fark eden batılı şirketler bunu iş yaşamında sıklıkla kullanıyorlar.

KAHVERENGİ
Kahverengi teklifsiz, rahat bir renk olarak kabul edilir. Karşınızdakinin kendini resmiyetten uzak daha rahat hissetmesini ve açılmasını sağlar. Tüm ünlüleri rahatlıkla konuşturmasıyla tanınan, ünlü televizyoncu Larry King de programında her seferinde kahverengi kravat ve ceket giyiyor. Gazetecilere de röportajlarında kahverengi giymeleri tavsiye ediliyor.
Ancak kahverengi toprak rengi olduğundan diğer insanlar arasında kaybolmanızı da sağlar. Bu nedenle iş görüşmelerinde, profesyonel toplantılarda sakın kahverengi giymeyin.
KIRMIZI
Kırmızı, iştah açar. O yüzden dünyadaki gıda firmalarının hepsinin logosunun kırmızı olduğunu hayretle fark edeceksiniz; Cola Cola, Pizza Hut, Mc Donald’s, Ülker, Burger King... bu listeyi binlere çıkarabilirsiniz.
Kırmızı tansiyonu yükseltir ve kan akışını hızlandırır.
Bu arada maymunların dışında, araştırılan hayvanların hemen hepsi siyah beyaz görür. Yani renk körü olan boğalar boğalar kırmızıya değil, kendilerine saldırılan koyu renkli beze saldırırlar.
YEŞİL
Bankaların logolarında en çok tercih ettikleri iki renkten biri olan yeşil, güven verir. Yatak odası için de rahatlatıcı bir renktir. Yaratıcılığı körükler. Batıda büyük otellerin mutfaklarında duvar renginin, aşçıların yaratıcılığını arttırmak için yeşile boyanır. Hastahaneler de logo ve iç dizaynlarında rahatlatıcı ve sakinleştirici etkisi olan yeşili tercih eder. Tabiatı en çok hatırlatan renktir.
Yeşil alanlarda insanların daha az mide ağrısı çektikleri tespit edilmiş. Sakız paketlerinde ve sebze satılan yerlerde de yeşil en tercih edilen renktir.
SİYAH
Hırsın da bir ifadesi olan siyah, gücü ve tutkuyu temsil eder. Bizde ve batıda siyah, matemi simgelerken Japonya’da mutluluğu simgeler. Fonda kullanıldığında karamsarlığı çağrıştırır. Işığı yok eder. Konsantrasyonu en çok getiren renktir. Einstein, konsantre olabilmek için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan bir odaya girer ve öyle düşünürmüş.
MAVİ
Freud, maviyi sakin diye niteler. Faber Birren ise tansiyonu düşürdüğünü söyler. Araplar ise mavi taşların kanın akısını yavaşlattığına inanırlar. Nazar boncuğu o yüzden mavi taşlıdır. Sakinleştirici bir renktir, batıda bu etkisi yüzünden intiharları azaltmak için köprü korkuluklarını maviye boyarlar. Amerika’da bir ilkokulun duvarlarını beyaz ve portakal renginden maviye çevirmişler, çocukların yaramazlıklarının azaldığını tespit etmişler.
LACİVERT
Mavi ve özellikle lacivert kozmik bir renk olarak kabul edilir; sonsuzluğu, otoriteyi ve verimliliği çağrıştırır. O yüzden dünyadaki firmaların yarısından fazlası logolarında maviyi kullanırlar. Bill Clinton, Büyük Jüriye ifade vermesinden önce mavi kravat takarak daha altın-bronz karışımı bir şekil ve rengi kullandığı görürsünüz. Daha çok altını ve parayı çağrıştırır çünkü.
MOR
Mor, nevrotik duyguları açığa çıkardığı, insanları bilinç altında korkuttuğu tespit edilen bir renk.
SARI
Sarı, geçiciliğin ve dikkati çekiciliğin ifadesidir. O yüzden tüm dünyada taksiler sarıdır. Dikkat çeksin ve geçici olduğu bilinsin diye. Araba kiralama firmaları logolarında hep sarıyı kullanırlar. “Ürün geçici, lütfen geri getirin” demek istiyorlar. O yüzden dünyada hiçbir banka ambleminde bildiğimiz sarıyı kullanmaz. (Portakal ve bronz ya da bakır kimi zaman yer alabilir) Paranın geçici değil, kalıcı olmasını isterler.
BEYAZ
Beyaz, istikrarı, devamlılığı ve temizliği simgeler. Beyaz elbiseler sizin temiz olduğunuz imajını verir.

DUVAR YAZILARI ///

OĞLUMUN ADINI MAFYA KOYDUM, ARTIK BEN DE MAFYA BABASIYIM.


SON GÜLEN SEN OLACAKSIN ÇÜNKÜ GEÇ ANLIYORSUN!


- BEN TANINMIŞ BİR ANTİKA KOLLEKSİYONCUSUYUM.
- BİLİYORUM KARINIZI GÖRDÜM.


- YALNIZCA APTALLAR EMİN OLUR, AKILLILAR DAİMA ŞÜPHECİDİR.
- EMİN MİSİN?
- KESİNLİKLE.


- BİR APTALI NASIL BEKLEMEYE ALIRSIN?
- BİLMEM NASIL?
- HAFTAYA SÖYLERİM :)


- BU KİBRİT YANMIYOR.
- NİYE? NESİ VAR Kİ?
- BİLMEM. HALBUKİ DAHA DEMİN YANIYORDU.


GEÇEN GÜN BİR TAKSİ ÇEVİRDİM HALA DÖNÜYORMUŞ


HERKES KAHVE İÇİNCE UYUYAMAZ, BENDE UYURKEN KAHVE İÇEMİYORUM


BAŞTAN AŞAĞIYA OKUDUM TÜM MEKTUBUNU BİR DAHA JAPONCA YAZMA


UZUN LAFIN KISASI: U.L.


BİLGELİK BENİ KOVALIYOR AMA BEN DAHA HIZLIYIM


BİR CEVABIM BİLE YOK AMA SORUYA HAYRAN KALDIM


SANA KARŞI BİR TEK SEVGİ DUYABİLİRİM O DA HAYVAN SEVGİSİ


HAYAT DOLUYDUM BOŞALTTILAR


KİRPİ GİBİYİZ ARKADAŞ HEM SEVİLMEK İSTİYORUZ HEMDE SEVENE BATIYORUZ


BAŞINA GELENLERİN DAHA KORKUNCU OLABİLİRDİ MESELA BENİM BAŞIMA GELEBİLİRDİ


DİKKATLİ SÜR İNSANIN YEDEK PARÇASI YOK


SON GÜLEN GEÇ ANLAYANDIR


BU DÜNYADA İKİ KÖR TANIDIM; BİRİ SENDEN BAŞKA BİR ŞEY GÖREMEYEN BEN, DİĞERİDE BENİ HİÇ GÖRMEYEN SEN


O KADAR ZAYIFMIŞ Kİ PİJAMASI TEK ÇİZGİYMİŞ :)